Kitaplar


 

 


(Ortak kitap)
 



    https://www.facebook.com/ozmenu  https://twitter.com/unalozmen

 

Ünal Özmen

 
Ünal Özmen
ozmenu@gmail.com
Cumhur Bakanı
04/01/2011

Diyarbakırlıların “çok yaşa padişahım” mukabilinde karşılamalarına rağmen Abdullah Gül, hâlâ cumhurbaşkanından çok cumhur bakanı profili çiziyor. Hükümetin bir üyesi gibi davrandığı sürece de öyle görülmeye devam edecek. Kendi partisi de muhalifleri de bu kanıda. AKP’liler bizim cumhurbaşkanımız diyor; muhalifleri ise onların cumhurbaşkanı olarak görmeye devam ediyor.

Konumuna razı olan Abdullah Gül’e bir sıfat gerekiyorsa en uygunu Cumhur
Bakanlığıdır. Çünkü Gül’ün kendi kişiliğinden veya siyasi pozisyonundan
Cumhurbaşkanlığı makamına taşıdığı bir metni olmadığı gibi Başbakan Erdoğan’ın sınırlarını çizdiği alanın dışına da çıkamıyor. Bu unvanı yakıştırmamızın nedenini birkaç örnekle açıklamaya çalışalım:

Gül, Erdoğan’ın Meclise onaylatıp gönderdiği hiçbir yasa ve kararnameye (atama kararnameleri de dahil) itiraz edemedi. Bir seferinde, sanırım mayınlı arazilerin 49 yıllığına kiraya verilmesini öngören yasa paketini yeniden görüşülmek üzere Meclise gönderme beklentisi yarattıysa da sonunda Erdoğan’a direnemedi ve Anayasa Mahkemesinden döneceğini öngördüğü (Gerçekten de Anayasa Mahkemesinden döndü) yasayı, “bari uygulamayı yasaya göre yapmayın.” gibi bir şeyler söyleyerek onayladı.

Erdoğan’dan gelen tepki üzerine, eşi aracılığı ile türbanın kullanım alanına sınırlama getirilmesi gerektiği fikrine sahip çıkamaması, Gül’ün, rolünün adamı olduğunu göstermesi bakımından önemliydi. Gül, Erdoğan’ın çıkışının ardından kendine özgü fikirleri dile getiremeyeceğini açık bir şekilde gösterdi.

Anımsayalım:

Hayrünnisa Gül, Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü Chatham House’un eşine vediği “Yılın Devlet Adamı” ödülünü hak ettiklerini gösterebilmek için İngiltere’de (8 Kasım 2010) yaptığı bir konuşmada “İlkokul öğrencisinin kendi isteği ile başörtüsü takması gibi birşey söz konusu olamaz. Bu konuda, karar verecek yaşa geldiğinde kararını verir.” demiş, Abdullah Gül’de “Aynen öyle” diyerek eşinin sözlerine katıldığını belirtmişti.

Peki, sonra ne oldu?

Gazeteciler Erdoğan’a “Gül ve eşinin, ‘İlkokulda türban takılmaz’ sözlerine katılıyor musunuz?” diye sordu (10 Kasım 2010). Erdoğan “Ben özgürlüklerin tanımı noktasında, bireysel açıklama noktasında değilim. Özgürlüklere olan inancım çok farklı.” diyerek bu konuda Gül ailesinden farklı düşündüğünü gösterdi.

Çok değil bir gün sonra Abdullah Gül’e “Eşinizin ilkokulda başörtüsü ile ilgili olarak bazı açıklamaları olmuştu. Siz, 'Katılıyorum' demiştiniz. Dün Başbakan, 'Bireysel yorum yapmam' dedi ve seçim sonrasını işaret etti. 'Görüş ayrılığı mı var?” diye soruldu. Yanıtı “Sayın Başbakanla özgürlük anlayışımızda, bunlarda bir farkımız yoktur.” oldu.Hatta 12 Kasım 2010’da bir gazeteci konuyu yeniden açmak istedi: “Efendim, başörtüsü...?” Gül, bozguna uğramış kale komutanı gibi bir yanıt verdi gazeteciye “Bu konunun konuşulmasından artık bıktım.”

Gül, mesaj götürmedi, Diyarbakır’ın mesajını Ankara’ya getirdi

Örnekleri çoğaltmaya gerek yok; sözü daha fazla uzatmadan konuyu Abdullah
Gül’ün Diyarbakır gezisine getirmek istiyorum. Kürtler, dertlerine derman olacak siyasi bir figür olmadığının pekâlâ farkında oldukları Abdullah Gül’ü neden “büyük bir coşkuyla” karşıladılar. Hâlbuki Abdullah Gül Diyarbakır’a gitmeden iki gün önce Başbakan Erdoğan söyleyeceğini söylemiş; MGK bildirisi ile de Devlet Kürt sorununu hangi bağlamda ele aldığını özetlemişti. Bu durumda, Gül’den yeni bir şey duymayı beklemek saflık olmaz mı?

Bana göre Kürtler saf değil: Gül’den Devlet adına mesaj falan da beklemiyorlardı. Diyarbakır’da gördüğümüz ise Gül aracılığı ile Ankara’ya mesaj göndermekten ibaretti. Şimdi, Cumhur Bakanı aklında tutabildiği mesajları Başbakanına nakledecek.



1126 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Milli Eğitim Bakanı bunu izah etsin - 10/05/2011
Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğine atanan Abdulkadir Yılmaz’ın, özel yayınevlerinin elemanı olduğu, onlar adına ders kitapları yazdığı ortaya çıktı.
Öğretmen öğrencisinin aile yapısına uygun olmalı - 03/05/2011
Öğretmen öğrencisinin aile yapısına uygun olmalı
Herkesin kazandığı ihale: Ders kitapları ihalesi - 26/04/2011
Milli Eğitim Bakanlığı 2011-2012 öğretim yılında okutulacak ders kitaplarının ihalesini bugün yapıyor. AKP, iktidarının ilk yılında beş yıl kullanılacak kitaptan söz etmesine rağmen bu projeyi yaşama geçirmedi. Tek kullanımlık kitapta ısrar etti. Yin
Erdoğan - 19/04/2011
Erdoğan "Kızım normal vatandaş dağl" dedi. Felsefecilr Derneği: Düşünca Eğitimi dersi zorunlu olsun CHP seçim bildirgesinde eğitim İstifayazorlamanın küçük faydaları
Meclis Başkanı da Kenan Evren'den davacı olmalı - 13/04/2011
Meclis Başkanı da Kenan Evren'den davacı olmalı Eğitime Dair kitaplar Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz
“Andımız” bir yemin ve isteklendirme metni ise - 05/04/2011
Zorunlu din dersi tartışması, Alevilerin istemi olarak gündemdeki yerini korurken Kürtler de BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın öncülüğünde ilköğretim okullarında her sabah öğrencilere törenle tekrar ettirilen “Andımız”ı tartışmaya açtı.
Polisi atlattım, kitabım matbaaya ulaştı - 29/03/2011
Şaka değil, polis el koymadan üçüncü kitabımı (Türkiye’nin Eğitim Gündemi) yayıncıma ilettim, o da matbaaya kadar ulaştırmış.
Polisi atlattım, kitabım matbaaya ulaştı - 29/03/2011
Şaka değil, polis el koymadan üçüncü kitabımı (Türkiye’nin Eğitim Gündemi) yayıncıma ilettim, o da matbaaya kadar ulaştırmış.
Bezdirici Bezdiriye (mobbing) son verebilir mi? - 22/03/2011
Mobbing, işyerlerinde gücü kullanma yetkisi olanların uyguladığı psikolojik saldırıyı tanımlayan bir kavram.
 Devamı