Önümüzdeki hafta (1-5 Kasım), Ankara’da 18. Milli Eğitim Şurası toplanacak. Peki, bir hafta kala kimin haberi var Şuranın toplanacağından? Gündemi ne, bilen var mı? Yok… Yok, çünkü orada alınan kararların suya yazılmış yazılar olduğunu ya da önceden verilmiş bir karara meşruiyet kazandırmak için alındığını bilir herkes.

Eminim, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu bile, bir bürokratın birkaç sayfadan oluşan A4 kâğıdını “Efendim, bu Şuradaki konuşma metniniz” dediğinde haberdar olacak. Şuranın yürütmesi olan Talim ve Terbiye Kurulunun Başkanı, muhtemelen kendisinden önceki başkanın 17. Şuradaki konuşma metnini ezberlemiştir.

Düşünsenize “ Bakanlığın en yüksek danışma kurulu” toplanacak  “Türk Millî Eğitim Sistemi'ni geliştirmek niteliğini yükseltmek için eğitim ve öğretimle ilgili konuları tetkik” edip “gerekli kararları” alacak fakat ülkenin bundan haberi yok.

Neyse, işte haberiniz oldu. Madem konuyu açtık 18. Şurada geliştirilip niteliği yükseltilecek konuları da öğrenelim:

1.    Öğretmen yetiştirme istihdamı ve mesleki gelişimi

2.    Eğitim ortamları, kurum kültürü ve okul liderliği

3.    İlk ve ortaöğretimin geliştirilmesi, ortaöğretime erişimin sağlanması

4.    Spor, sanat, beceri ve değerler eğitimi

5.    Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri ve değerlendirme

Bir yıl önce belirlenen bu konu başlıkları “mevcut durum”, “sorunlar”, “öneriler” biçiminde ele alınacakmış.

Bunların her birine söylenecek bir sürü güzel(!) laf var ama yeri değil; kısaca geçiştirelim.

1.    Öğretmen yetiştirme istihdamı ve mesleki gelişimi: 300 bin öğretmeni stokta tutacaksın, 70 bin öğretmeni güvencesiz (sözleşmeli, ücretli vb.) çalıştıracaksın, emekli polis memuruna ders kitabı yazdıracaksın sonra da öğretmen yetiştirmeden, istihdamından ve mesleki gelişiminden söz edeceksin!

2.    Eğitim ortamları, kurum kültürü ve okul liderliği: 500 öğrenci için tasarlanmış okula 2 bin öğrenci kaydedeceksin, eğitimle uzak yakın ilgisi olmayan birini müsteşar olarak atayacaksın, eğitim sisteminin sorunlarına çare bulacak kurulun (TTKB) başı üç yıldır vekil olacak sonra kalkıp eğitim ortamları, kurum kültürü ve okul liderliğinden söz edeceksin.

3.    İlk ve ortaöğretimin geliştirilmesi, ortaöğretime erişimin sağlanması (17. Şura’nın ana konusuydu. Bu, böyük işlerle uğraşma izlenimi veren değişmez gündem maddesi olmalı.): Her kademedeki öğrenciyi dershanelere yönlendireceksin, ortaöğretimle ilgili en radikal kararları (liselerin 4 yıla çıkartılması, Anadolu ve meslek liseleri diye iki kategoriye ayrılması; 3 sınavlı SBS’den tek sınavlı SBS’ye geçiş) aldıktan sonra bunların gelişiminden, öğrencilerin erişiminden söz edeceksin.

4.    Spor, sanat, beceri ve değerler eğitimi: Resim, müzik, beden eğitimi gibi sanat derslerinin haftalık ders saatini azaltacaksın sonra da spor, sanat, beceri ve değerler eğitiminden söz edeceksin.

5.    Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri ve değerlendirme: Elinin altında atanmayı bekleyen rehber öğretmenler olmasına rağmen 3240 öğrenciye bir rehber öğretmen görevlendireceksin sonra da rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri ve değerlendirmesinden söz edeceksin. (Bunda değerlendirilecek ne var Allah aşkına!)

19. Milli Eğitim Şurasını da AKP’li bir Eğitim Bakanıyla yapacaksak ne ala, gündem belli. Aynı konuları konuşmaya devam edeceğiz. Yok, eğer beş yıl sonra (Şuralar genellikle 5 yıl arayla düzenleniyor fakat bence 19’uncusu AKP’nin iktidardan ayrılmasının hemen ardından düzenlenmelidir.) yeni bir anlayışın temsilcisi bir bakanla gidilecekse tek maddelik bir gündemi olmalı: AKP döneminin eğitimde yarattığı tahribat nasıl onarılır.

Başbakan Nuray Mert’e sen de örtün dedi

Başbakanın “Kılık kıyafetinden dolayı eğitim özgürlüğünü kaybetmiş hanımlara karşı, başı örtülü olmayan bayanlar onların haklarını savunmuyor.” sözü açıkça Nuray Mert’e örtün mesajıdır. Ayrım yapmadığına göre Gülay Göktürk’le Nazlı Ilıcak”ta destek vermeyenlerden sayılıyor. Demek ki onlara da örtünün diyor.

“Başı açık hanımların” türbanlılara verdiği desteği bir çırpıda yok sayan Başbakan da olsa nankördür. Fakat Başbakan bu lafı bilerek etti: Türbanlı kardeşlerinizi destekleyecekseniz siz de örtünmelisiniz demek istiyor. AKP, egemenlik alanını genişlettikçe dilini daha da İslamileştiriyor. Bundan dolayı sözlü destekle yetinmiyor, daha fazlasını istiyor.

Başbakanın, tanık olduğu bir televizyon tartışmasını bu kadar genellemesi hayra alamet değil; türban tartışmasının bir süre daha gündemde kalmasını istiyor olmalı. CHP’nin türbanın üniversitelerin dışına taşmasını engelleyecek güvence istemini yanıtsız bırakması da bu sorunun çözümünden yana olmadığını gösteriyor. Elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi bağırıyor.

Kimse Hükümetin 28 Şubat öncesine dönmek istediğini sanmasın. 28 Şubat Darbesiyle türbana yönelik sınırlama olmasaydı da bu tartışma gündeme gelecekti. Bugün üniversitelerde “özgürlük” bağlamında dillendirilen türban, o zaman lise ve ilköğretim okullarında dini gereklilik olarak istenecekti. Bakın, küçüğünden büyüğüne hiçbir AKP’li türbanın ilköğretim okullarına kadar inmesini engelleyecek önlemlerden yana değil.