Din eğitimi nerede verilmeli?
Ali Bulaç, okuduğum bir yazar değil. Sıradan fikirlerini sosyolojik kavramlarla etkili bir söyleme çevirebildiğini fark edince takılıp kaldığım birkaç tv tartışmasına kulak kabarttığım olmuştur. Her defasında, bildiğimiz geleneksel Müslüman tarzını aşan bir üslupla başladığı konuşmasının kısa sürede dağılıp sıradanlaştığına tanık oldum. Bu yazıya konu olan makalelerinde de öyle; bildiği bütün kavramları ilk birkaç paragrafta kullanıp fikir yazısı çıkarayım derken ardından vaaz vermeye başlıyor. Yine de modern siyaset kavramlarını yerli yerinde kullanabiliyor olması ona entelektüellerle boy ölçüşebilecek bir figür izlenimi veriyor. Bu becerisi onu, siyasal İslamcıların itibar ettiği, onları etkileyen biri haline getiriyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı etkileyen birkaç kişiden biri olduğunu söylemişti bir arkadaşım; doğrudur. (Fakat Ali Bulaç’ta gördüğüm Allah korkusunu Başbakanda göremiyorum. Sanırım Erdoğan bu konuda etkiye açık değil.) AKP’nin kesintili eğitim yasasına Cemaat çevresi ne diyor diye izlerken Ali Bulaç’ın birkaç yazısı ilgimi çekmişti. Yasa teklifini pek heyecan verici bulmadığını anladığımız “Bir Reform Daha” başlıklı yazısında (Zaman, 5 Mart) Bulaç, Hüseyin Çelik “reform”larını sorguluyordu. O dönemi yer yer benimle aynı ifadelerle eleştirdiğini görünce merakımı engelleyemedim; bu konuyla ilgili yazılarını geriye dönüp okudum: Ali Bulaç, sonraki yazılarında da 4+4 yasa teklifine açık bir destek vermiyordu. İtiraz da etmiyordu. Konuyu kendi çapında kavramsal düzeyde tartışmayı deneyip okulun rolünü sorguluyordu. Bulaç, modern ve dini eğitim kurumlarının tarihi hakkında ansiklopedik bilgiler verdikten sonra okulun ortaya çıkışı, din eğitimi veren kurumların ulus devletler tarafından tasfiyesi, modern okulların bilimle ilişkisi, müfredatlar ve başarısızlıklarına dokunuyordu. Ali Bulaç, “Okul bizi niye eğitiyor?” (17 Mart) ve “İki modelin mukayesesi” başlıklı yazılarında, geleneksel ve modern eğitimi tartışmamıza fırsat sağlıyor. Açıkça belirtmese de o da benim gibi din eğitiminin okul dışında verilmesinden yana. Bulaç dini bilimden, ben bilimi dinden sakındığımız için bu konuda aynı noktada buluşuyoruz. Ayrıca ilginç tespitleri de var, birinci yazısında şöyle şeyler söylüyor: "Modern eğitim" hiyerarşik, "geleneksel öğretim" dairevidir (dairesel). Modern eğitimin mekânı (okul) resmi, geleneksel öğretimin kurumları (medrese, tekke, zaviye, mahalle hocaları, mescitlerde sütun dipleri vs.) sivildir. Okulun devlete ait veya özel olması onun mahiyetteki resmi karakterini değiştirmez. Okul dikey yol takip ederek eğitir, bilgiyi üstten empoze eder, geleneksel öğretim ise bilgiyi dairevi tarzda sohbet halkasında müzakereyle aktarır. Okul, cumhuriyetin (modernitenin) öngördüğü yeni insan tipini "eğiterek yaratma"yı hedefler, geleneksel öğretim, insandaki manevi-entelektüel potansiyelleri ve ahlaki normları aktif hale getirmeyi amaçlar. Geleneksel öğretimin modeli Hz. Peygamber (s.a.v)'in sohbet meclisidir. Bu alıntılara bakarak Bulaç’ın en azından din eğitiminin modern okulların dışında yapılması gerektiğini savunduğunu söyleyebiliriz. Arzum bu fikrini Başbakana aktarması ve onu ikna ederek modern eğitim kurumlarını AKP’nin gasefetinden kurtarmasıdır. Tabi, (bana düşmez ama) dini de. Fakat Erdoğan’ın bu konudan ehilleştirilmiş müfredatla din eğitiminin okullarda verilmesini savunan liberallerin etkisinde kaldığı görülüyor. Atilla Yayla’nın, Mehmet Altan’ın “Okullarda din dersi olmaz”ına “Din eğitimi liberallik ve Mehmet Altan” başlığı ile sert bir karşılık vermesi liberallerin alana hâkimiyetini gösteriyor. Neyse, Bulaç’la başladık onunla bitirelim: Dikkat ederseniz Bulaç, okullardan söz ederken eğitim, sıra dini eğitim kurumlarına geldiğinde öğretim kavramlarını kullanıyor. Nedenini başka bir yazısında açıklıyor ama orası önemli değil, önemli olan geleneksel dediği dini modelin insanın davranışını değiştirmeye kalkışmadığına (eğitmek), ona birtakım bilgileri verdiğine içtenlikle inanmış olmasıdır. Recmin, alenen idamın ahaliyi eğitmek olduğuna inanmıyor; Peygamberin Tanrı buyruğunu sahabelere tebliğ etmesini, aynı şeylerin (ayetler) binlerce yıl süreyle değişmez yöntemle din devleti (feodal) tarafından alternatifsiz eğitim müfredatı olarak kullanılmasını da sivil buluyor. Geleneksel eğitimi/öğretimi Peygamberle (doğal olarak İslam’la) başlatıp yüzlerce yıl önce bu yöntemi kullanmış olan kiliseleri, manastırları, havraları; Budha, Platon, Sokrates vd. okulları görmezden gelmesi ise bilgisizlik değil, bilmeyenlere İslamı yüceltme sayabiliriz. Özetlemek gerekirse din eğitiminin okulların dışına çıkartılması sadece bazı laiklerin arzu ettiği bir şey değil, bazı geleneksel dindarların da arzusu. |
1888 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |