Türkiye’nin Ders Kitabı Politikası (SOL KİTAP 23.10.2013)
Ünal Özmen ozmenu@gmail.com
Türkiye gibi araştırma, inceleme, okuma gibi bilimsel bilgi edinme yollarını kullanmada sorun yaşayan bir toplum için ders kitapları sadece bir eğitim materyali değil, aynı zamanda önemli bir bilgi edinme kaynağıdır. Bu bakımdan ders kitabı, sonraki yaşantılarında da hayatı modern anlamda algılama ve yorumlamada halkımızın kullandığı temel düşünsel kaynak olma özelliği taşımaktadır. Hatta yeni bilgiler de bu kaynaklardan edinilen bilgiler üzerine inşa edilir. Bu açıdan bakıldığına özellikle Türkiye'de ders kitabı, sadece bir eğitim aracı olarak görülmeyip içeriği, dili, görselliği, fiziki görünümü ve tasarımı ile bir bütün olarak ele alınmalıdır. Eğitim bilimcilerin dili ile söylersek ders kitabı, mimari bir yapı gibi tasarlanmalıdır. Modern eğitimin, doğal olarak ders kitaplarının en azından teorik olarak evrensel (bilimsel) bilgiye dayanması, içeriğinin dini bilgiyle ters düşmesi muhafazakârları her zaman tedirgin etmiştir. Muhafazakâr hükümetlerin ortadan kaldıramadıkları okulun bilgi araçlarını bilimsel bağlamından koparma, bilimsel bilgiyi kuşkulu hale getirme, yeter güce sahip olanların modern okullarda din eğitimi verme yoluna gitmesi bundandır. Müfredatı ve öğretmen davranışını yönetmesi de göz önüne alındığında eğitim sürecinin en etkili araçlarından biri sayılan ders kitaplarının AKP iktidarı saldırılarından payını en fazla alan eğitim materyali olması her halde başka türlü izah edilemez. Türkiye’de kamu ve özel okullarında uygulanan öğretim programlarının hazırlanması ve ders kitaplarının yazımı, onayı tümüyle devletin, yani MEB’in ilgili kurullarının (öncelikle TTKB) görev alanına girer. Bu süreç ayrıntılı bir kurallar silsilesi içinde belirlemiştir. Olabildiğince resmi, tek yanlı, hiyerarşik ve otoriterdir. Bu otoriter hiyerarşik yapı yeni değil; geçmiş yıllara dönük olarak AKP’li eğitim bakanlarından da eleştiri almıştır. Ancak AKP, çoğu zaman demokratikleşmesi yönünde eleştiri getirenlerin dilini kullanmasına rağmen kimi biçimsel değişikliklerle aynı yapıdan yararlanma yoluna gitmiştir. 2003’ten itibaren öğretim programlarından başlayarak ders kitapları, öğretme yöntem ve tekniklerinin topyekun dönüşüm aracı yine bu anti demokratik geleneksel yapı olmuştur. Öğretim programlarının değişmesi, doğal olarak ders kitaplarının değişimini de beraberinde getirmiştir. İnşacı (konstruktivist) eğitim yaklaşımı sloganı altında ezberciliğe son verme, bağımsız düşünebilme, öğrenmeyi öğrenme ve öğrencilerde araştırma becerilerini geliştirme gibi genel kabul gören söylemlere başvurulmuş olmasına rağmen yeni programlara göre hazırlanan ders kitaplarında ezbercilik hakim öğretme yöntemi olarak kalırken beceri geliştirme yerine değer ve tutum geliştirmeye odaklanılmıştır. Çünkü bağımsız düşünebilme, öğrenmeyi öğrenme ve öğrencilerde araştırma becerilerini geliştirme gibi çocuğu özgürleştirici yöntemler dinin başvurduğu öğrenme yöntemleri olamazdı. Türkiye’de ders kitabının, eğitimin diğer bileşenleri üzerinde dolaysız belirleyici bir gücü vardır. AKP bunu fark etti ve kullandı. İsterseniz bu girişi yeterli sayıp kimi somut örneklerle AKP hükümetinin bu gücü nasıl hoyratça kullandığına bakalım:
Türkiye’de herkes ders kitabı yazabilir AKP, bir taraftan Batı’ya, küreselleşmeye, bilime gönderme yapıyor öte yandan her alanda olduğu gibi eğitim planlamasını kapasitesi bu kavramlara karşılık gelmeyecek kadrolarla yürütüyor. Haliyle söylemle eylem çelişkisi gizlenemez ölçüde hoyratça önümüze düşüyor. Mesela Türkiye’de hâlâ ders kitabı yazarlığı uzmanlık gerektiren bir iş olarak görülmez. Uzmanlık aranmadığı için sınıf öğretmeni olan bir kişiyi tüm branşlara yönelik, her sınıfa ait kitabın yazarı olarak görmek mümkündür. Eğitim bilimleri alanında hiçbir sertifikası bulunmayan emekli bir polis memurunun yazar olarak adının geçtiği farklı alanlara yönelik kitaplar mevcuttur. Ve bu kitaplar MEB tarafından onaylanarak öğrencilere okutulmaktadır. Burada adını anmaya gerek görmediğim bir polis emeklisinin yazarı(!) olduğu ilköğretim 6 ve 7. sınıflara yönelik iki Sosyal Bilgiler ders kitabı mevcuttur. Aynı kişinin Hayat Bilgisi ve Türkçe kitaplarında da yazar olarak adını kullandığı görülmüştür. Dahası bu kitapların incelenmesi için oluşturulan komisyonda da çoğu zaman alan uzmanı bulunmaz. Örneğin yakın tarihlerde incelenen bir sosyal bilgiler kitabında, sosyal bilgiler alanında eğitim almış üye bulunmazken içerik incelemesi üç sınıf öğretmenine yaptırılmıştır. Liselerde okutulan tarih kitaplarının bile sınıf öğretmenlerine inceletildiği görülmüştür. Ders kitapları 21 yıl önce özelleştirildi Ders kitapları, 1992 yılından beri devletin yanı sıra özel yayın evleri tarafından da hazırlanmaktadır. Ancak yirmi yıllık bu deneyim, özel yayınevlerinin ders kitaplarının niteliğinin yükselmesine katkı sunmadığını göstermektedir. Özel yayınevlerinin hazırladığı kitapların incelenip değerlendirilmesi ise tamamen illegal ilişkilerle yürütülmektedir. Değerlendirme sonucunun olumlu veya olumsuz olmasında, yayınevlerinin karar mekanizması ile siyasi yakınlığı kadar para ile kurulan ilişkiler de belirleyici olmaktadır. Ders kitapları hakkında nihai karar organı olan TTKB’nin şu anki üyelerinden biri aynı zamanda özel bir yayınevinin yazarıdır. Ders kitaplarını bedelsiz dağıtmanın bedeli var Ders kitapları 2003 yılından bu yana AKP hükümetleri tarafından öğrencilere ücretsiz dağıtılmaktadır. Anayasa'nın devlete verdiği bir yükümlülük olması, toplumun büyük bölümünün bu kamu hizmetine gereksinim duyması ve tabi ki hükümetin uygulamayı popülist bir yaklaşımla ele alması ders kitaplarının ücretsiz dağıtılması sürecinde ortaya çıkan sorunların tartışılıp sorgulanmasını engellemektedir. Oysa ders kitaplarının kullanıcıyı yükümlülük altına almadan dağıtılması, sanıldığının aksine, kimseye yarar sağlamadığı gibi kamu kaynaklarının kötü kullanılmasına da neden olan bir yönü bulunmaktadır. Ders kitaplarının büyük bir bölümü (yüzde 80) özel yayınevlerinin birleşerek oluşturduğu konsorsiyumdan (tekel) “ihale”, “doğrudan temin” veya “pazarlık usulü” ile satın alınır. Öğrencilere dağıtılan kitaplar öğretim yılı sonunda öğrencinin elinde kalır ve büyük oranda çöpe atılır. Bu işlem her yıl tekrarlanır. Bize politikasızlık gibi yansıyan bu iş, özel sektöre rant akıtmanın yolu olarak ısrarla sürdürülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığının her alanda kendi kitabı olmasına rağmen, her yıl ders kitaplarını özel yayıncılardan satın alması ve karşılığında yayıncı ve dağıtımcılara yılda ortalama 300-400 milyon TL ödemesi, kabul edilmesi olanaksız savurganlık örneğidir. MEB Destek Hizmetleri Genel Müdürünün basına verdiği bilgiye göre 2013-2014 öğretim yılı için 16 milyon 212 bin 960 öğrenciye 199 milyon 198 bin 960 ders kitabı dağıtıldı ve karşılığında yayınevlerine KDV hariç 314 milyon 493 bin 990 Tl. ödendi. Aynı miktarda alım ve ödeme geçen yıl da yapılmıştı.
Öğretmen ders kitabı seçiminden dışlandı AKP öncesi öğrencinin kullanacağı ders kitapları öğretmenler tarafından belirleniyordu. Bu uygulama yayıncıyı, bakanlık onayını almış olsa bile hazırladığı ders kitabını bir de öğretmene beğendirme çabasına itiyordu ki bu, ders kitabı hazırlayanları daha titiz davranmaya zorlayan bir “tüketici” denetimi gibiydi. Dolayısıyla öğretmenin ders kitabının belirlenmesi sürecine dahil olması, olayı katılım açısından demokratikleştiriyordu. İhale yoluyla alım, öğretmeni devreden çıkardı. Mevcut uygulama, ihaleyi alan konsorsiyumun iş ortağı yayıncılara ait onaylı kitaplardan sınıf ve derse göre forma sayısı en çok olanın basımı şeklinde gerçekleşiyor. MEB, aynı branştan onlarca farklı kitap bulunmasına rağmen birini tercih hakkına sahip değildir. Elektronik kitap, ekonomik kitap değil Basılı ders kitabı yerine elektronik kitaba geçilmesi, sınıfların, akıllı tahta olarak adlandırılan dijital ekranla desteklenmesi fikri bir gereksinimden ortaya çıkmış değil. Elektronik kitap, masum bir eğitim materyali olmanın ötesinde ekonomik ve siyasi bir proje olması bakımından farklı anlamlar taşıyor. İyi yönetilse bile devasa bir pazarın sürekli müşterisi olmak, bu projenin en önemli sonucudur. MEB, Fatih Projesini uluslararası finans kuruluşlarının (Dünya Bankası, IMF, AB fonları vb.), işaret ettiği malı alma koşuluna bağlı kredileriyle yürütüyor. Bu tür kredileri kullanan hükümetler bir yandan gelişmeleri izleyen ve “çağa ayak uyduran” politikaları benimsemiş bir görüntü verilirken öte yandan dışarıdan gelen kaynakları içeride dilediği biçimde taksim edilebiliyor. Özetlersek ders kitaplarının hazırlanması, basımı ve dağıtımı konusunda devletin kamusal ve bilimsel bir yaklaşımının olması zorunludur. İyi niyetle organize olmuş bir kamu kuruluşunun bütün bu hizmetleri, nitelikli olmakla birlikte (bugünkünden daha az bir maliyetle) eksiksiz ve zamanında gerçekleştirmesi olanaklıdır. |
2335 kez okundu
YorumlarDers kitapları yazımı 12/12/2013 20:29 Ders kitaplarını ne akademisyen ne Tübitak, dersine giren öğretmenden daha iyi kimse yazamaz. Tabi ki alanında uzman olan öğretmen ve tasarımcının elinde en az bir-iki yılda yazılır. Önceki komisyon süreçlerinde iyileştirme ve uzmanlaştırma yapılsa idi; Ayrıca MEB'in kendi baskı üniteleri işler hale getirilse idi yayınevlerine bu kadar harcama yapılmazdı. Ama niyet başka tabii... Misafir - kitap 01/11/2013 13:06 Sn. Özmen
Çok güzel yazmışsın.Özetlersek parağrafına ilişkin önermelerini açıklasaydın biz de devletin daha ucuza ve daha nitelikli kitabı nasıl ürettiğini öğrenseydik.Lütfen bir de devletin devlete kitabı kaça sattığını ve hazırlattığı kitabın maliyetini araştırsanız daha objektif olursunuz.Selamlar... Misafir - |