Eğitim Sen, birkaç gün sonra (13-15 Mayıs) 4. Olağan Genel Kurulunu yapacak: Genel merkez yöneticileri ve KESK delegeleri seçilecek. Ben de bugün, Eğitim Sen’in her genel kurulu öncesinde veya sonrasında olduğu gibi olağan yazılarımdan birini yazıyorum. Bir ara, Eğitim Sen’de isimler dışında değişen bir şey yok diyerek 2008’de yapılan 3. Genel Kurula dair yazılarımdan birini yeniden yayımlamayı düşündüm. Fakat söylemem gereken yeni şeyler olduğunu fark edip bu düşüncemden vazgeçtim.
Söylemek istediğim şu: Eğitim Sen, TÖS ve TÖB-DER geleneğine vurgu yapmasına rağmen yakın tarihimize damga vurmuş bu iki eğitimci hareketinde gördüğümüz liderleri ortaya çıkaramadı. 12 Eylül’ün ardından yaşanan mücadeleci toparlanma süreci de lider yaratmaya uygun bir zemin olmasına rağmen öğretmen hareketinin tarihine adını yazdıracak Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Gültekin Gazioğlu gibi bir lider çıkaramadı.
Liderden kastım, Vikipedi’nin tanımındaki gibi “topluma yarar sağlayan değişimi yönetmek için, sorumluluğu; sezgi, zekâ ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalarla taşıyan ve gücünü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak çevresini etkileyen” kişidir. Görüldüğü gibi lider için anahtar sözcük sezgi, zekâ ve bilgidir. TÖS ve TÖB-DER’in liderliği, bu üç kavramı taşıyan, dolayısıyla entelektüel şahsiyetlerden oluşurdu. Fakir Baykurt, Dursun Akçam ve Gültekin Gazioğlu’nun unvanlarından sendikacılıklarını çıkarsak bile onları iyi bir eğitimci, yazar ve bir aydın olarak görürüz.
Böyle bir verasetin varisi olmasına rağmen Eğitim Sen, yöneticilerini hâlâ kendisini “eylemde” kanıtlamış kişiler arasından seçme eğiliminde. Bu da eğitim konularında fikir yürütecek, eğitimci kimliği ile model olacak isimlerin bir türlü ortaya çıkmasına engel bir durum. Elbette lider aynı zamanda “eylem adamı” da olmalı, fakat Peter McLaren’in deyimi ile “bilinçli eylem” (praksis) için “bilinç” olmazsa olmaz zorunluluktur.
Benim Eğitim Sen üyeliğim, sendika hakkı mücadelesiyle geçti; örgütlenme hakkının yasallaşması öncelikli hedefimizdi. Şöyle ya da böyle bu mücadele kazanıldı. Şimdiki mücadele ise kitleleri ikna etmek, doğru politikalara yönlendirmek ve kusurlu görülen alanları iyileştirmek üzere akılcı çözümler önermektir. Ki, bu da daha çok zihinsel düzeyde yürüyen bir mücadeledir. Bu mücadele için gerekli olan ise entelektüel kapasitesi yüksek, lider adayı yöneticilerdir.
Umarım bu kez Eğitim Sen Genel Kurulu beni yanıltır; çünkü eski bir üyesi olarak artık sitayiş yazmak istiyorum.