İslam, kültürel kavrama mı dönüşüyor? Ücretsiz konuştuğunda doğru şeyler söyleyebilen, hatta bazen şaşırtıcı ölçüde açık sözlü bulduğum liberal tanıdıklarım var. Hepsi de AKP’li. Genellikle din üzerinde yoğunlaşıyor sohbetlerimiz. Birbirimizi ikna etmek gibi boş bir çabanın içine girmiyoruz; oların derdi daha çok benim muhalefetimi kırmaya dönük oluyor. Sohbetin ana konusunun din olması bundan dolayı; dinle demokrasinin ve hatta liberalliğin bir arada bulunamayacağı, dolayısıyla başat referansı din olan AKP’nin demokratikleşme gibi bir derdinin olamayacağı yargısını çürütmeye çalışıyorlar. Diyorlar ki, AKP dini bireyselleştiren liberal bir partidir; amacı toplumu ve kurumları dindarlaştırmak değil, dini liberalize etmektir. ‘Peki, neden bu kadar çok gönderme yapılıyor dine; Başbakan Menzil Şeyhi gibi, okullar Kuran kursuna çevrildi, televizyonların stüdyoları sanki Kâbe’de, gazeteler desen keza öyle; savaşma hevesimizi bile Müslüman ülkelerle gidermeye çalışıyoruz,’ diyecek oluyorum kalemi faal olanına. “Anlamıyorsun, buğdayı bile kurutmak için güneşe sermek gerek; tabi ki din konuşulacak! Dünyevileştirilmesi için elbette yere indirilip ortalığa serilmesi gerek! Televizyon diyorsun, halim selim din adamlarını görmüyor musun, dekolte kıyafetli kızların moderatörlüğünde senin de yaşayabileceğin kadar kolaylaştırıyorlar Müslümanlığı! Hem siz değil misiniz ‘kişinin söylediğine değil, yaptığına bakmak gerek’ diyen; yaptıklarına bak.” diyor. Devam ediyor: “Sen” diyor, “Türbana takmışsın, onları gördükçe kendini kuşatılmış gibi hissediyorsun. Sana bir şey söyleyim mi, Türkiye’de İslami duyarlılık artmadı; hani sizin küreselleşmeyle birlikte pazar ekonomisinden pay kapmaya çabaladığını söylediğiniz Anadolu sermayesi var ya, işte onlar adına vaaz veren din adamları dini yumuşattı; geleneksel Müslüman öğretinin günümüzde uyulması güç katı kuralları yerine bir Salâvatla Cennete gitmenin mümkün olduğunu gösterdiler. Sonuç olarak ‘Bu kadar basitse, öyleyse ben de Müslümanım’ diyen fakat İslamiyet’le geçici süreli ilişki kuran yeni bir kitle ortaya çıktı. Sen bunlara bakarak Türkiye’nin gittikçe İslamileştiğini sanıyorsun; sandığın gibi değil. Erdoğan bile gördü geleneksel İslami söylemlerle günlük hayatın idare edilemeyeceğini. Fakat yıllardır anti seküler çizgide tuttukları toplumla anlaşabilecekleri yeni bir dil geliştirene kadar bazı İslami kavramları güncel kavramların yerine kullanmalarına göz yummalısınız.” Fakat ‘Kuran! Sözünü ettiğin din adamları Kuran’a gönderme yapıyorlar. Oysa Kutsal Kitap küreselleşemeyecek kadar düz’ diyecek oluyorum… “Kimse kuran okumaz, insanlar söyleneni dinler” diyerek beni rahatlatmaya çalışıyor. ‘Ama geçenlerde gözlerimle gördüm! Müftülük imzalı bir pankartta mazeretsiz bir gün oruç tutmayan ömür boyu oruç tutsa yerine geçmez yazıyordu. Hadis olmalı?’ “Sanırım… ‘Tevbe eden, günah işlememiş gibi olur.’ diye de başka bir Hadis var. Sen de ona inan… Diyorsun ki bu ülkeye şeriat falan gelmez, öyle mi? “Ne şeriatı yahu, demokrasi şeriata giden yolun aracı diyen bu ülkenin Başbakanı değil miydi? Bak, adam Müslüman Kardeşler’e demokrasi ihraç etmeye çabalıyor. Sorarım sana, bu ülkede şeriatın Ulubatlı Hasan’ı kimdi, Abdurrahman Dilipak değil mi? Geçenlerde ‘Sıra Kimde’ başlıklı bir yazısını okudum. Aynen şöyle diyordu ‘Keşke Ürdün kralı da sıranın kendisine gelmeden yapması gerekenleri görüp yapsa. Canını ve onurunu kurtarsa... Öyle bir ülke yok. Ürdün diye bir devleti var kılan şartlardan hiç biri artık geçerli değil.. Ürdün bir inkılabla ya meşruti bir krallık olarak yoluna devam edecek, ya da bir devrimle monarşiye son verip cumhuriyete geçecek...’ Cumhuriyet, devrim, demokrasi! İnanamıyorsun değil mi?” Konu din olunca dostumu durdurmak mümkün olmuyor. İkame etmeye çabaladıkları kapitalizmle uzlaşmış dindarlığın, bir zamanların radikal İslamcıları tarafından kabullenilmiş olmasından oldukça mutlu. İçinde alay sezdiğim bir ifadeyle “Cübbeli mi korkutuyor yoksa seni?” diyor bana. “Hayır, aksine onu, Nihat Hoca’yı ve diğerlerini oldukça eğlenceli buluyorum. Alınma ama dini mizah yaptıklarını düşünüyorum.’ diyerek bende var olduğunu düşündüğü korkularımla alay etmesine misilleme yapıyorum. ‘Ben, İslam’ın siyasal bir kavram olduğunu düşünüyorum; yanlış anlamıyorsam sen, kapitalizmle uzlaştıkça İslam’ın kültürel bir kavrama dönüştüğünü, AKP’nin de bu dönüşüme aracılık ettiğini ima ediyorsun, yanılıyor muyum?’ “İma etmiyorum, açıkça söylüyorum.” ‘İslam’a benim atfettiğim rolün de gerisinde bir rol biçiyorsun, bunun da farkındasın değil mi?’ “Elbette” ‘Bunu yazılarınızda, konuşmalarınızda da belirtseniz, açıkça! Daha dürüstçe bir davranış olmaz mı?’ “Saçmalama, büyük çoğunluk bunun böyle olduğunun farkında değil henüz.” diye yanıtlıyor son sorumu. |
2090 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |